Geleceksiz Değiliz, Gelecek Biziz!

09 Şub 2020

Yerkürenin büyük halk isyanları ile dalgalandığı tarihsel bir süreçten geçiyoruz. Bir avuç asalak tabakaya karşı dünya halkları isyan silahına sarılarak “büyük anlatılar bitti” diyenlere  Beyrut’ta “sewre” Şili’de “revolución” Paris’te “Marx ou creve” ile “başka dünya mümkün” diyerek yanıt oldular. Temelde emperyalist-kapitalizmin bağrında taşıdığı krizini aşmak adına dünya halklarına çıkardığı faturaya yani daha fazla yoksulluğa ve derinleşen sefalet düzenine karşı tutuşan bu öfke ateşi milyonların aynı şiarlarla alanlara akmasına vesile oldu. Bu hareketler aynı zamanda emperyalist-kapitalizmin çürüyen, çürümeye mahkum realitesini ve onun neoliberal politikalarının çöküşünü de gözler önüne sermiştir.

Kuşkusuz yaşadığımız coğrafya da; büyük kaynaşmalara ve dönüşümlere gebe bu isyan dalgasının çok önemli bir fay hattında bulunmaktadır. Ülkemiz egemen sınıfları bu gerçekliği biliyor ve tüm gücüyle gelişecek olası isyanı, öfkeyi engellemeye dönük bir pozisyonla dizginsiz bir saldırganlık sürecini hayata geçiriyorlar. En temel meşru hak talebinden militan bir eylemliliğe, basın açıklamalarına, kadın eylemlerine azgınca saldırılması bu büyük korkunun bir ürünüdür.

Dünyada ve ülkemizde  isyan hareketlerinin hemen her ülkeden esas dinamiğinin gençliğin oluşturuyor olması (özellikle de lise ve üniversite gençliğinin) iflas eden emperyalist-kapitalist politikalara karşı durması önemli bir noktadır. Bu gerçekliği gören egemenler; sosyal, kültürel, eğitsel, ekonomik, ideolojik, siyasal bir dizi saldırı ile gençliğin zihnini kendi sınıf çıkarları doğrultusunda fethetmeye çıkmışlardır. Çünkü gençliğin zihnini kuşatmanın geleceği kazanmak olduğunu egemenler çok iyi bilmektedir. Bu başarıldığı oranda egemenler sistemlerini sürdürebilir ve geleceklerini garanti altına alabilirler.

KENDİ GELECEKLERİ İÇİN BİZİM GELECEĞİMİZİ ÇALIYORLAR!

Gençlik faşizmin sadece sopasına, baskı ve sindirme saldırılarına değil özellikle ekonomik krizle birlikte büyük bir geleceksizlik sarmalı ile de karşı karşıyadır. Hakim sınıfların yaşadığı ekonomik ve siyasi kriz, dışarıda askeri saldırganlık olarak “yedi düvele yumruk sallama” biçiminde sürerken içeride de yoksulluk, işsizlik, borç, zam, toplu iflaslar, intiharlar, geleceksizlik, kadın cinayetleri, doğanın ve yaşam alanlarının rantı-talanı biçiminde hayat bulmaktadır.  Yoksul ve emekçi halk borçlarla, kredilerle yaşamını idame ettirmeye çalışırken, biriken borçların yarattığı bunalım ve buhranla boğulmakta, siyanürlü ölümlere terk edilmektedir. Bu ağır sefalet tablosu içerisinde gençlik, en güvencesiz ve krizin etkilerinden en derin etkilenen toplumsal tabakadır. Ekonomik olarak bağımlı olan gençlik ve özelde de öğrenci gençlik peş peşe gelen zamlar, yaşamın alabildiğine pahalılaşması karşısında okuyamaz duruma getirilmiştir. 2 milyona yakın öğrencinin eğitimini bırakıp çalışmak zorunda kalması yaşanan krizin en somut kanıtıdır. Eğitimin giderek piyasalaştırıldığı ve nitelikli eğitime ulaşmanın da paralı hale getirildiği aşamada krizle debelenen emekçi halkın çocuklarının bundan mahrum kaldığını söyleyebiliriz. İçerisinden geçtiğimiz süreci “paran kadar” olarak da ifade edebiliriz.

Geleceksizlik saldırısını sistem çok yönlü bir politika ile hayata geçirmektedir. Bunun bir ayağı ekonomik, sosyal ve kültürel hegemonya ile gençliği hakim sınıflar lehine geleceksizliğe sürüklemek iken diğer ayağı da ideolojik olarak onu  sisteme yedekleyecek, sindirecek, ehlileştirecek politikalarla sürekli egemen sınıf anlayışının zihinlerde pompalanmasıdır. Burjuvazi, okulları, medyası, kalemşörleri, egemen kültürü ile bu politikayı sürekli olarak beslemiş ve bunu sürekli bir biçime kavuşturmuştur. Çünkü bu gerçek anlamda egemenler açısından bir “beka” sorunudur, onun egemenliğinin ve sınıf çıkarlarının sürekliliği olmazsa olmazıdır. Kendi geleceği için gençlik ile gelecek arasında bir duvar örmede bir sakınca görmez.

GELECEKSİZLİĞİN ÜRETİM TEZGAHI: EĞİTİM SİSTEMİ

Hakim sınıflar halk gençliğini kuşatan geleceksizlik politikalarına sürekliliği, en başta eğitim sistemine biçim vererek başlamışlardır. Egemenlerin çıkarları etrafında dizayn edilen eğitim sisteminin sürekli olarak değişmesi son yıllarda içinden çıkalamaz bir hale gelmiştir. Rekabete dayalı sınav sistemi onlarca kez değiştirildi, müfredat alabildiğine gericileştirildi, İmam Hatip okullarının sayıları her geçen gün artırılarak öğrenciler bu okullara gitmek zorunda bırakıldı, meslek liseleri ucuz iş gücünün rezervi haline getirildi, cinsiyetci söylem ve uygulamalarla okullardan başlayan erk anlayış kurumsallaştırıldı, bilimsellikten uzak

idealist yöntemin hakim olduğu niteliksiz eğitim daha da derinleştirildi. Tüm bu uygulama ve politikalarla donatılan eğitim tezgahı halk gençliğini giderek koyu karanlığa bir adım daha yaklaştırdı. Eğitim sisteminde yapılan bu değişiklerle apolitik, ehlileşmiş, varolanı olduğu gibi kabul eden sistemle tam entegre nesillerin yaratılması hedeflenmektedir. Eğitim sisteminin bu yapısı üniversitelerde de devam etmektedir. Akademik, demokratik, bilimsel ve özerk eğitimden uzak, polisin ve özel güvenliğin işgali altında tutulan üniversiteler; faşist YÖK yasalarıyla yönetiliyor. “Bilim yuvası” denilen ama bir çoğu tabeladan ibaret olan üniversiteler bugün ülkemizdeki eğitim sisteminin özeti gibidir. Üniversiteleri “bilim” üretmekten diplomalı işsizler ordusu üretmeye getiren süreç; 12 Eylül AFC’si döneminde getirilen YÖK ile birlikte başlamış bugün gelinen aşamada 1 milyon 340 bin ile zirve yapmıştır. Tayyip Erdoğan son 10 yılda iki katına çıkan işsizlik rakamlarına “Efendim ‘işte işsizlik var’, olabilir, her üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok. Bunu dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız” diyerek de bu konuda egemenlerin tavrını tüm ikiyüzlülüğü ile göstermiştir. Bir yandan ‘her yere üniversite açtık’ diyerek övünülürken diğer taraftan ‘her üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok’ tam da egemen sınıf temsilcilerine has bir davranıştır.

Öğrenci gençliğin üniversitelerde YÖK sonrası süreçte büyük bedeller ödeyerek kazandığı akademik-demokratik kazanımları 15 Temmuz sonrası tasfiye edilmiş öz örgütlenmeleri dağıtılarak tüm anti-demokratik uygulamalara biat eden bir profil yaratılmaya çalışılmıştır. Muhalif akademisyenler KHK’lerle işlerinden edilmiş, yandaş ve çeteci akademisyenler kürsülere yerleştirilmiştir. Tüm bu tablo geleceksizlik sarmalını gençliğin aleyhine derinleştirirken egemenler açısından istenilen tablo ortaya çıkmıştır.

ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ  VE GELECEĞİMİZİ MÜCADELE İLE KAZANALIM!

Gençlik sadece geleceğin değil bugünün de öznesi ve sahibidir. Hakim sınıflar tarafından dinamizmi köreltilen, sorgulamayan, araştırmayan, kendisini gerçekleştiremeyen gençlik, her türlü saldırı politikasına, sömürüye ve yönlendirmeye açık hale getirilmektedir. Politikadan, siyasetten uzak tutulan, topluma, kendisine, sorunlarına yabancılaştırılan, ucuz iş gücü olarak görülen, ırkçı-şoven politikalarla kuşatılan, yani geleceği egemenlere hibe edilen halk gençliği bu tabloyu tersine çevirecek, kudrete ve potansiyele sahiptir.

Gençlik bugün sokaklarda, meydanlarda, okullarda, sıralarda direnişin ve mücadelenin en önünde kendisine dayatılanı kabul etmeyerek isyanı büyütmektedir. İstanbul Üniversitesi’nden Dersim’e mücadelenin olduğu her yerdedir. Bu isyan ruhu ile bizlere dayatılan geleceksizliğe karşı “gelecek biziz” diyerek özgürlüğümüz ve geleceğimizi kazanmak için mücadeleyi büyütmeli umutsuzluğa ve karamsarlığa karşı umudun ve isyanın meşalesini yakmalıyız!

benzer haberler