AKP’li Yıllarda Gençliğin Durumuna Kısa Bir Bakış
2002 yılından beri devletin dümeninde oturan AKP, halka yönelik saldırılarına her gün bir yenisini ekliyor. AKP’nin 17 yıllık tarihi, sömürünün arttırılması, faşist baskıların yoğunlaşmasından ibarettir. Emperyalistler ve komprador burjuvazi bu “partiyi” neoliberalizm çerçevesinde halka yönelen yeni saldırı dalgasının ihtiyacı gereği iktidara taşımıştır. Bu misyonu “hakkıyla!” yerine getirdiği içindir ki bunca zaman iktidarda tuttular. Faşist devletin AKP kumandasında yürütmüş olduğu topyekün saldırılar, ezilenlerin sorunlarını derinleştirmiştir.
Bu 17 yılın sonunda işçiler-köylüler-emekçiler daha da yoksullaşmıştır. Kürt ulusunun hakları ve kazanımları budanmış, üzerindeki ulusal baskı daha da artmıştır. Cinsel sömürü ve baskı tavan yapmış, kadın katliamları olağanlaştırılmaya çalışılmıştır. Ezilenlerin önemli bir bölümünü teşkil eden halk gençliği açısından tablo farklı değildir. Bu dönemin gençliği açısından bilanço işsizlik, yoksulluk, geleceksizlik, örgütsüzlük, baskılar, yozlaşma ve yabancılaşmadır. Bu anlamıyla gençliğin içerisinde bulunduğu duruma göz atmak isabetli olacaktır.
Türkiye’de gençlik açısından en sorunlu alanların başında eğitim sistemi geliyor. AKP’li yıllarda eğitimde yaşanan sorunlar iyice içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Hemen her eğitim bakanı ile birlikte eğitim sistemi değiştirildi. Eğitim sistemi yapboz tahtasına dönüştü. Kuşkusuz ki egemenlerin çıkarları hangi değişimi gerektirdiyse o yönde “değişim” yapıldı. Gençler hemen her yıl değiştirilen sisteme adapte olmak zorunda bırakıldı. Lakin bu sorun, diğer sorunlar yanında devede kulak kalmaktadır. Zira eğitim alanında gençlik açısından en büyük sorun paralı eğitimdir. AKP döneminde de eğitim tamamıyla ticarileştirildi ve kapitalizmin azami kar alanına dönüştürüldü. Bir diğer ifadeyle paran kadar eğitim dönemine geçildi. Haliyle yoksul halkın eğitime ulaşması zorlaştırıldı. Emekçi halkın çocuklarını okutabilmesi neredeyse imkansız hale getirildi. Gençler okuyabilmek için daha lise yıllarında çalışmaya ve borçlanmaya mecbur bırakıldı. Ancak tüm fedakarlıklar gençlerin kendilerine gelecek inşa etmesine yetmiyor. Kaldı ki yoksul gençlerin ne yaparsa yapsın nitelikli eğitime ulaşma imkanı sıfırlanmıştır. Komprador kapitalizm, eğitim sistemini kendisine ucuz iş gücü ve kalifiye eleman yetiştirme üzerine kurmuştur. Gençler de bu ihtiyacı karşılamak üzerine bizzat devlet eliyle meslek liselerine zorunlu yönlendirilmektedir. Bu cendereyi kırarak üniversitelere devam eden gençleri de bekleyen son olarak farklı değildir. Zira kazanılması için büyük paralar dökülmesi gereken 3-5 okul dışında hiçbir üniversite mezununun iş bulma garantisi yoktur. Büyük oranda tabeladan ibaret olan, AKP’nin öve öve bitiremediği üniversiteler, diplomalı işsiz üretmekten başka bir işe yaramıyor. Bu okullardan mezun olan gençler de büyük oranda iş bulamıyor. Bugün genç işsiz oranını, resmi rakamlar bile yüzde 27 olarak göstererek gerçeği saklayamıyor. Bu işsiz gençlerin büyük kısmı da üniversite mezunudur. Yıllarca okuyup bir meslek edinip kendi mesleğinde iş bulanlara nazaran kendi mesleğinin dışında çalışan gençlerin durumu da ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Eğitimin, yıllarca okumanın bu sistemde bir kurtuluş yolu olmadığı bugün alenen görülmektedir. Okuyan, üniversite bitiren gençlerin ezici kısmı geleceksizlik sarmalından kendini kurtaramıyor. Okuyan da, okumayan da “işçileşmek”ten öteye gidemiyor. Nitekim birçok genç bu durumu gördüğü için okulunu yarıda bırakıyor. Okuyup diplomalı işsiz olmak için masraf etmektense, işçi olarak en azından bir meslek kazanmayı yeğliyor. Düzenin gençlere vaat ettiği yaşam budur!
Kıssadan hisse olarak uzun çalışma saatleri, ücretlerin azaltılması, hak gaspı, artı-değer sömürüsü ve sefalet… AKP döneminde harfiyen uygulanan neoliberal sömürü politikalarıyla da bu iyice pekişmiştir. Bu süreçte esnek ve taşeron çalıştırma modeliyle artı-değer sömürüsü arttırılmıştır, işçiler her türlü hak ve güvenceden yoksun hale getirilmiştir. Sermaye azami kar sağlarken, ezilen-emekçi kesimler yoksullaşmıştır. Bu sömürü çarkının altında ezilenlerin önemli kısmını gençler oluşturmaktadır. 17 yıllık dönemde, AKP genç işçilere vaat ettiği gelecek, artı-değer sömürüsüne bağlı olarak geleceksizliktir. Elbette 17 yılda büyüyen yalnızca geleceksizlik sorunu değildir. Gençliğin bir diğer daimi sorunu faşist baskılar ve hak gasplarıdır. AKP döneminde bu sorun da daha bir boyutlanmıştır. 2016’dan itibaren gençlik üzerindeki baskılar her alanda arttırılmıştır. Zira AKP her zaman gençliğin dinamizminden, değiştirici gücünden çekinmiş ve korkmuştur. Gençliği hareketsiz kılmanın yolu her türlü demokratik hakkın gasp edilmesinde bulunmuştur. Özellikle devrimci, demokratik gençlik örgütleri faşizmin saldırılarının ilk hedefi olmuştur. Yasaklar (gösteri, yürüyüşü vs.) gözaltılar, tutuklamalar gibi araçlar bu amaç doğrultusunda kullanılmıştır. Bugün de AKP, yoğun bir şekilde gençliğe yönelmekte, hareketsiz hale getirmeye çalışmaktadır. Hakim sınıflar tarafından toplumu sindirmenin bir yöntemi de en dinamik, canlı ve atılgan kesim olan gençliği sindirmek olduğu bilinmektedir. Nasıl ki 12 Mart ve 12 Eylül AFC’lerinde ilk olarak gençliğe yönelinmiş ise bugün de aynı biçimde gençlik hedef alınmaktadır.
AKP iktidara gelmeden önce sözde YÖK karşıtlığı yapmaktaydı. Bugün ise 12 Eylül AFC’sinin en büyük silahlarından olan YÖK’ü, gençliği esir almak adına en pervasız biçimde kullanan yine AKP olmuştur. Gençliğin mücadele ile kazandığı akademik demokratik hakları bu dönemde tasfiye etmiştir. Gençliğin taleplerinin başında gelen üniversitelerin idari-bilimsel özerklik talebinin karşılanması söz konusu bile olmamıştır. Aksine başkanlık sistemi ile birlikte üniversitelerin yönetimi daha da merkezileştirildi. Gençliğin hiçbir talebi dikkate alınmıyor. Misal, gençliğin akademisyenlerin hiçbir rektör adayının (seçilmesine rağmen) ataması yapılmamıştır. Onun yerine “Başkanın!” uygun gördüğü faktörler (kimisinin atandığı bölümle ilgisi dahi olmamasına rağmen) atanmıştır. Göstermelik olarak yapılan rektörlük seçimleri dahi kaldırıldı. KHK’larla üniversiteler devrimci-demokrat akademisyenlerden “arındırıldı.” 12 Eylül’de dahi yapılamayan kıyım AKP döneminde yapıldı.
AKP gençliği kontrol altında tutma noktasında kaba baskıyla yetinmiyor. Gençliğin yozlaştırılması, burjuva ideolojiyle bilincinin bulandırılması, baskılardan daha kullanışlı bir araçtır. Ve esas olarak AKP bu aracı etkin olarak kullanmıştır. Bu kapsamda gençler arasında uyuşturucu kullanımı, çeteleşme her geçen yıl giderek artmıştır. Özellikle, devrimcilerin yoğun olduğu semt ve mahallelerde yozlaştırmanın önü açılmaktadır. Sormayan, sorgulamayan, sanal dünyaya hapsedilmiş, tüketim çılgını gençler yaratılmak istenmektedir. Biyolojik olarak genç fakat ruhen ve düşünsel olarak çökmüş bir gençlik istenmektedir.
Son tahlilde bugün gençlik düne göre daha derin sorunlarla yüz yüzedir. Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri bu sorunların AKP ile başlamayıp yeni boyut kazanmasıdır. Gençliğin, sorunlar karşısındaki öfkesini AKP ile sınırlamak düzen içi bir yaklaşım olur. Vurgulanması gereken bir diğer nokta da AKP karşıtlığı üzerinden yapılan Kemalizm propagandasıyla gençliğin Kemalist ideolojiyle zehirlenmesidir. 19 Mayıs’ın 100. yıl vesilesiyle hemen her “tarihi gün(!)” resmi ideolojinin yeniden üretimi için kullanılıyor. Bu düzenin yarattığı sorunlara karşı öfkesi biriken gençlik Kemalizm zehriyle düzene tabi kılınıyor. Kemalizm, gençliğin düşmanıdır. Bu, genç zihinlerin ırkçı-şoven resmi ideolojiyle dumura uğratılmasıdır.
Gençlik sorunlarını çözmek için düzen içine değil, çemberin dışına çıkmak zorundadır. Sistemin yarattığı sorunlar, sistem içinde çözülmeyecektir. Gençliğin getirdiği, değiştirici, dönüştürücü kudretin yönelmesi gereken yer sadece AKP değildir, AKP’nin temsili olduğu egemen sınıfların iktidarıdır. Gençlik var olana itiraz ediyorsa, isyan ediyorsa gençliktir. En acil görevler arasında, gençliğin üzerindeki ölü toprağı kaldırmak ve devrimci gençlik hareketini iktidar perspektifiyle örgütlemek ve yaratmak olmalıdır.