Kitlelerin Çıkarları Etrafında Birleşmek

29 Oca 2024
Kitlelerin Çıkarları Etrafında Birleşmek

151. sayıda yayımlanan “6 Kasım YÖK Eylemi Ayrışması Üzerine” başlıklı yazımıza gelen değerlendirmelere cevap verme gereği duyduk. Bu yazımızda gençlik hareketinin öznelerinin birleşme zemininde açığa çıkan sorunlu yaklaşımları ele alırken öğrenci gençliğin yaşadığı parçalı sorunlara dikkat çekeceğiz.

Türkiye devrim tarihinde sağdan esen rüzgârın en güçlü olduğu süreçlerden birini yaşıyoruz. En yoğun biçimde örgütsüzlüğün propaganda edilip yaygınlaştırıldığı, devrimci-demokratik öze sahip her türden örgütlülüğe mesafeli yaklaşıldığı bir ortamdayız. Öyle ki gençlik-öğrenci hareketleri de sağdan esen bu güçlü rüzgârdan nasibini almaktadır. Gençlikteki ideolojik-politik gerilikten söz ederken gençlik-öğrenci hareketleri için de bir düzey geriliğinden söz etmek gerekir. Zaten bunların bir sonucu olarak bugün üniversite kampüslerinde her türlü demokratik eylem ve etkinlik faşist saldırılarla rahatlıkla engellenebilmektedir. En ufak hak girişimi bile kaba şiddetle doğrudan bastırılmaktadır. Zeren Ertaş’ın katilinin hesabını sormak ve hak aramak isteyen onlarca üniversiteli hakkında başlatılan soruşturma ve yurtlardan atılmaları bunun yalın örneğidir. Devlet bu gücünü karşısındaki örgütsüzlükten almaktadır. 

Her türden gericiliğin hâkim olduğu ve örgütsüzlüğün alabildiğine genişlediği bir dönemde örgütlü öznelerin rolü tekrar tekrar tartışılmalıdır. 6 Kasım YÖK eylemindeki ayrışma/parçalı tablo ve o süreçte somutlaşan sorunlardan da bu bağlamda dersler çıkarılmalıdır. Çünkü ayrışmanın ve yaşanan sorunların özü siyasal bakımdan geriliklerdir. 

BİRLEŞME ZEMİNİNDEKİ SORUNLAR 

Yoğun bir gericiliğin hâkim olduğu ve örgütsüzlüğün alabildiğine genişlediği bir süreçten söz etmekteyiz. Devletin yoğun ve ciddi saldırıları karşısında, bütün iddialı söylemlerine rağmen gençlik-öğrenci hareketlerinin birleşme zemininde ciddiyetsizlik ve tutarsızlık bulunmaktadır. Öfkenin olgunlaştığı bir süreci ortaklıklarımızla örmenin ve tek yumruk olmanın öneminin vurgulandığı bir noktada birleşme zemini için çabalamamak tutarsızlık ve ciddiyetsizliktir. Örgütsüz öğrencileri katıp kitlesel, güçlü bir eylem gerçekleştirmenin önemine vurgu yapıldığı bir noktada birleşme zemininden uzaklaşmak, birleşme zeminini zorlamamak veya onu koruyamamak açık bir tutarsızlıktır. Söylenenle yapılanın uyumsuzluğu söz konusudur ki bu uyumsuzluğu göz ardı edip özeleştirel yaklaşmadan yapılan açıklamalar da sonuçta ciddiyetsizdir. 

Uzun bir süredir, deyim yerindeyse gelenekselleşmiş toplantı tartışmaları ve sonucunda gelenekselleşmiş eylem formatları örgütlenmektedir. Gençliğin eylemlere kanalize edilememesinin veyahut eylemlerin gençlik hareketine müdahale etmede yetersiz kalmasının sebepleri “imza” gibi biçimselliklerde aranmamalıdır. Samimi olarak bir araya gelinmediği, sorunlara yönelik özgün ve yaratıcı çözümlerin tartışılmadığı bir yerden “dişe dokunur” sonuçların alınamamasına şaşmamalı. Devletin ayrıntılarıyla ciddiye alıp hazırlık yaptığı ortak eylemleri, gençlik örgütleri ne kadar ciddiye alıp, özgün düşünüp yaratıcı bir şekilde örgütlüyor tartışılmalıdır/tartışmaya devam edilmelidir… 

Birlik anlayışının veya hangi zeminlerde birleşilebileceğinin ana odağını öğrencilerin çıkarları etrafında birleşmek oluşturmalıdır. Öğrencilerin öz çıkarları etrafında birleşmek söz konusu olduğunda imza, flama, döviz ilkesel değilken veyahut “x” sloganı atılacak, flama açılacak gibi dayatmacı tarz söz konusu değilken bunlar yüzünden birleşme zemininin oluşmadığını iddia etmek en basit tabirle laf cambazlığıdır. Öğrencilerin çıkarları doğrultusunda hareket etmek yerine dar grup farklarını öne çıkarıp imzalı propaganda serbestliği esas alınıyormuş gibi “dar grupçuluk” eleştirisini ileri sürmek meselenin özünü çarpıtmak ve bir tür samimiyetsizliktir. Ayrışmak yerine imza meselesini çözmek için bir daha tartışma çağrısına dönüş yapmaya tenezzül bile etmemek eylemde birliğe önem vermenin karşılığı olamaz. Öğrenci gençliğin çıkarları etrafında birleşmek, parçalı tablodansa tek yumruk olmak önceliklidir deniyorsa birleşme zemininin hangi içerik ve biçimde olacağı yaratıcı ve samimi bir şekilde tartışılmalıdır. Aksi halde birleşme zemininin önemini vurgulayıp bu zemini zorlayacak hiçbir sorumluluk üstlenmemek ve hatta eylemi bölmek anlaşılır değildir… 

YENİLGİ YILLARI İYİ BİR OKULDUR 

İdeolojik-politik bilincin önemli ölçüde sağcılaştığı bir dönemden geçmekteyiz. Her türlü şoven saldırı, hukuksuzluk, ayrımcılık, baskı fütursuzca gerçekleştirilmektedir. Bunların yanında, gerçekleştirilen her demokratik eylem bugün “aşırı sol” olarak adlandırılabilmektedir. Elbette bunlar ortamın baskın biçimde sağ olmasından kaynaklanmaktadır. 

Bu sağ havayı dağıtacak özneler devrimcilerdir. Eğer bugün gençlik kitleleri örgütsüzse siyasal faşizm gücünü buradan almaktadır. Dolayısıyla devrimci öznelere ablukanın dağıtılması için gençlik kitlelerini örgütlemek düşmektedir. Ağır ideolojik saldırılar devrimci gençlik mücadelesini olumsuz etkilese de bu saldırıları kıracak olan devrimci gençlik mücadelesinin kendisidir. “Yenilgi yılları devrimciler için iyi bir okuldur” der Lenin yoldaş. Bugün için de temel almamız gereken öğreti budur. Bu zor koşullarda örgütlenmeyi, birleşmeyi öğrenmeliyiz. İçinden geçtiğimiz süreci tahlil etmek, eksiklerimizi gidermek, politikalarımızı doğru belirlemek, gençlik kitlelerinin çıkarları etrafında birleşmek, bunun zeminini oluşturmak; bugün üstümüze düşen görev bunları bu yenilgi ortamında öğrenmektir. 

Herkesin ve her şeyin sağa savrulduğu bir ortamda “olması gereken” olarak sağ çizgi dayatılmaktadır. Egemenler ise bu durumu korumak için devrimci muhteva barındıran her şeye azgınca saldırmaktadır. Bugün azınlık olsa da doğru ideolojik-politik hatta sebat eden ve bu zor süreçten de öğrenen devrimciler bu faşist ablukadan güçlü çıkacaklardır… 

ÇARESİZLİĞE BAYRAK AÇALIM 

Öğrenci gençlik süreklileşen hak gaspları, niteliksiz eğitim, yurt/barınma ve beslenme sorunlarıyla dolu öğrenim hayatı geçiriyor. Her geçen zaman daha da can yakan geleceksizlik ve yoksulluk gençliği ölümle yaşam sıratında sürükledi. 2023 yılı boyunca onlarca gencin intiharı veya intihar girişimi bunun en çıplak göstergesiydi. Bunca acının bir gün patlayacak güçlü bir öfke biriktirdiğini iyi bilen egemenler seçim aldatmacasıyla, ideolojik-politik saldırılarla, zorbalıkla gençliği sindirerek “ehlileştirme” politikalarını sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor. 

Yeni yıla girerken güzel günler için dilekler tutulsa da sömürü düzeninin duvarları arasına sıkıştırılan gençliğin aynı sorunları bu yıl da can yakıcı halde yaşaması kaçınılmazdır. Nitekim 1 Ocak tarihinde, yeni yılın henüz başında Iğdır KYK yurdunda öğrenciler gerçekleştirdikleri eylemle kötü koşulları protesto ettiler. 4 Ocak tarihinde de özel üniversite yurdunda bir genç, kimliğinden ötürü faşist söylemler eşliğinde işkenceye maruz kaldı. Gençliğin öfkesini bastırmak için beslenen faşist güruhun işkenceli eylemine hiçbir yaptırım uygulanmadı, böylece bu türden pratikleri pekiştiren bir tutum alınmış oldu. 2024 yılı şimdiden 2023’ten farksız ilerliyor. Tarih sayfaları yeni bir günü gösterirken egemenler o sayfaları karalamakta hiçbir çekince göstermiyor. Fakat biriken öfke taşacak, gençlik tarih sayfalarının en pakını açıp egemenlerin sömürü düzenini sarsacaktır. 

Gençliği kuşatma altına almış olan yoksulluk, işsizlik ve geleceksizlik derinleşerek büyümeye devam ediyor. Öğrenci gençlik için üniversiteler neredeyse işlevsizdir. Niteliksiz, anti bilimsel, düzene uygun tasarlanmış müfredatlarıyla üniversitelerde öğrenciler için bir gelecek inşa edilmiyor. Binler “vasıflı” iş gücü olarak işsizler ordusuna katılmaya hazırlanıyorlar. Egemenler gençliği yoksullukla “terbiye ederek” yok pahasına çalışmaya mahkûm ediyorlar. Öğrenci gençlik ne okurken ne de okul sonrasında beslenme-barınma sorunundan kurtulabiliyor. Yaşam inşa etmekte üniversiteler her geçen gün anlamsızlaşıyor. Egemenler her şey gibi üniversiteleri de emperyalizme bağımlı, komprador Türkiye sermayesinin çıkarlarına uygun dizayn ediyorlar. Gençliğin payına umulan yaşamdan kırıntılar kalırken sesini yükseltenlerin karşısına baştan aşağı örgütlü zorbalık dikiliyor. Bu, dört bir yandan zorbalıkla kuşatılmış gençliği çaresizliğe, daha fazla örgütsüzlüğe ve bireyciliğe sürüklememelidir. Sömürü düzeninin sınırlarını örgütlü bir güçle aşabiliriz. Unutulmamalıdır ki bu parçalı sorunları kitlelere mal edip örgütlü bir güce dönüştürme sorumluluğu biz genç devrimcilerin omuzlarındadır. Kurtuluş ancak emperyalizmin ve onun uşaklarının kökünü kazıdığımızda gelecektir. 

 

benzer haberler