Üniversitelerde Barınma Cenderesi

13 Kas 2022

Alınan önlemlere ve çözüm olduğu iddia edilen politikalara rağmen emperyalist kapitalist sistemin derinleşen ekonomik krizi artık yaygın bir şekilde hissedilmektedir. Dünyayı saran bu ekonomik kriz ardı ardına siyasi krizler de üretmektedir. Bu sistem uzun bir süredir dünya halklarının en temel, yaşamsal gereksinimlerini karşılamalarının önündeki en büyük engeldir. Efendilerinin içinde bulunduğu bu ekonomik ve siyasal krizi doğaları gereği yarı sömürgeler çok daha boyutlu yaşamaktalar. Emperyalizme göbekten bağımlı TC, her zaman olduğu gibi bu krizin de sarsıntılarından ilk etkilenen ülkelerden biri oldu. Çok boyutlu krizin yükünü daha çok taşıyan yarı feodal ve yarı sömürge devletlerde toplumun ezilen kesimleri daha fazla yükü sırtlanmak zorunda bırakılmaktadır.

Barınma hakkının ulaşılmazlığı bu ekonomik krizin yansımalarından sadece bir tanesidir. Barınma sorunu, her ne kadar “kişinin başını sokabileceği yer” olarak tartışılsa da esasta bir temel hak olarak değerlendirilmelidir. Çünkü barınma koşulları bireyin hayatını birçok yönden etkileyen nitelikteki koşullardır. Bu nedenle “sosyal devlet” anlayışında devletin esas yükümlülüklerinden biri de her vatandaşa sağlıklı barınma koşullarını sağlaması olagelmiştir. Bu, barınma konusunun bireye bırakılmayacak kadar önemli bir insan hakkı olduğu verisine dayanmaktadır.

Ekonomik krizin yükünü çeken kesimlerin barınma koşullarındaki niteliksizlik onların “insanca yaşamak”tan ne derecede uzak kaldıklarını gösterir. Öğrenciler söz konusu ekonomik krizi dolaylı olarak yaşamakla birlikte -bu bile ağır ekonomik sıkıntıları içermektedir- barınma sorununun sonuçlarını doğrudan yaşamaktalar. Sorunun üniversite öğrencilerindeki yansıması diğer kesimlerden çok farklı olmamakla birlikte özgünlükler de göstermektedir. Yüksek kira fiyatlarından kaçınan ya da aileleri bu ağır yükü taşıyamayacak durumda olan üniversite öğrencilerinin önemli bir bölümü zorunlu olarak devlet yurtlarında kalmaktadırlar. Öğrenci yurtları son çeyrek yüzyıldaki “büyüme” retoriğine uygun olarak şişirilen üniversite öğrenimine paralel “üniversite öğrenimi için yeterli donanımlarda” olmaktan tamamen uzaktır. Genel olarak yurtlar öğrencilerin eğitimini kolaylaştıran, destekleyen kurumlar olmaktan çok niteliksiz eğitimin “kırıntılarına” ulaşmayı bile zorlaştıran bir yerdedir.

NİTELİKSİZ YURTLAR NİTELİKSİZ EĞİTİM

Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarının kapasitesi, devletin “Her İle Bir Üniversite” politikası ve sınav barajının kaldırılmasıyla artan üniversite öğrenci sayısını karşılamakta tamamen yetersizdir. Öyle ki devlet öğrenciler için sağlıklı barınma koşullarını hazırlamak ve sunmakta hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi davranmaktadır. 2022 verilerine göre yaklaşık 800 bin kapasitelik devlet yurdu bulunurken üniversite öğrencisi sayısı yaklaşık olarak 8 milyondur! Bu veri üniversite öğrencilerini baskılama amacı güden yasakçı, cinsiyetçi, anti bilimsel YÖK’e ve KYK’ye aittir. Bu en kaba veri bile gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

“Yurt kapasitelerini artırdık” söyleminin altının tamamen boş olduğunu yakın zamanda gördük. Yurtların kapasitelerini odalardaki çalışma masalarını ve dolapları boşaltıp yerlerine yatak ve ranza koyarak artırdılar. 8 kişilik daracık odalara sıkıştırılan öğrenciler “cezaevi koğuşu” benzetmesiyle bu kapasite artırımından sitem etmeye başladılar. Barınmayı veya yurt meselesini öğrencinin “başını sokabileceği yer”e indirgeyen devlet, bırakalım verimli bilgi üretim süreci için gerekli olan mantaliteye sahip olmayı ders çalışma koşullarını dahi sağlamayarak asgari öğrenim koşullarından bile sorumluluk hissetmediğini göstermiştir. Ders çalışmak için dahi yeterli koşulların oluşturulmasını hiçe sayan devlet “bilgi üretim sürecine” dair hiçbir ilkeyi gözetmediğini ispatlamıştır. Mevcut yurt koşullarında bilgi üretimine yoğunlaşmak son derecede olanaksızken, dinlenmek bile imkânsızlaşmıştır. Kimi yurtlardaki hijyen sorunları, sürekli sıcak suyun bulunmaması, ulaşım sorunu, sosyal aktivite olanaklarının yokluğu binlerce öğrencinin üniversite hayatındaki zorlukları katmerleştirmektedir. Dönemin başından beri barınma ve yurt sorununu çözeceğini iddia eden devlet, ekonomik kriz ve imkânsızlıklar girdabındaki üniversite öğrencilerini cemaat ve tarikat yurtlarına mahkûm etmektedir.

SAĞLIKSIZ, YETERSİZ VE GENE DE PARALI

Artan yaşam pahalılığında dışarıda yemek de barınma gibi “lüks” haline gelmiştir. Geçinebilmenin binbir yolunu arayan üniversite gençliği beslenme ihtiyacını yurt ve üniversite yemeklerinden karşılamaya çalışmaktadır. Fakat daha eğitim-öğretim dönemi başlamadan önce devlet üniversitelerinde ve özel üniversitelerde yemek ücretlerine art arda zamlar gelmiştir. Üniversitelerde yemek ücretleri artarken yemek porsiyonları küçültülmüştür. Besin değerleri düşürülen yemekler sağlıksız olmakla birlikte çoğu öğrencinin besin ihtiyacını karşılayamıyor. Dışarıda yemek her geçen gün “lüks” hale geldiğinden üniversite yemeklerine olan talep artmaktadır fakat yemekhane kapasitelerinin yetersizliği 45 dakikaya varan uzun kuyruklara sebep olmaktadır. Yurt yemekhanelerinin de aşağı kalır yanı yoktur. Yakın zamanda Dersim ve Gümüşhane’de KYK yurdunda kalan 52 öğrenci yemeklerden zehirlendi.

Neredeyse her gün üniversite öğrencilerinden yurt yemeklerinden yabancı maddeler çıktığı ve yurt yemeklerinin yetersizliği, bayatlığı, sağlıksızlığı üzerine şikâyetler gelmektedir. Bu sene öğrencilerin yemek seçme hakkı ellerinden alınmış, tek tip yemek menüsüne geçilmiştir. Önlerine koyulan yemeği yemek zorunda bırakılan öğrenciler, yiyemedikleri durumlarda kantine mecbur bırakılmaktadırlar. Ranta dayanan kantin işletmeciliğinde ürünlerin fiyatları ise her geçen gün yeni zamlarla daha da artmaktadır. Devletin üniversite öğrencilerine verdiği 850 TL’lik burs ise yine devletin sağladığı yemeklere dahi yetmemektedir.

DÖRT DUVAR ARASINDA KISITLAMALAR

Yurtlarda “özgürlüklerin” kısıtlandığı bilinen bir şey olmakla birlikte bu sene, tüm yıl için geçerli 75 günlük izin hakkı 30 güne düşürüldü. Bu gelişme öğrenciler arasında büyük tepkilere yol açtı. Uzakta yaşayan ailelerini ziyaret etmeyi kısıtlayan, yurda son giriş saatinin 23.00 olmasından kaynaklı öğrencileri çoğu zaman izin almaya zorlayan bu uygulama üniversite öğrencilerinin üzerindeki baskıyı artırmakta ve “özgürlüklerini” kısıtlayan bir yerde durmaktadır. Burada özel bir noktaya değinmek gerekmektedir. Her ne kadar kâğıt üstünde kurallar kadın ve erkek için farklı olmasa da pratik hiç öyle değildir. Erkekler istedikleri saatte yurda girip çıkabilirken, hatta haftalarca yurda uğramazken kadınların anlık gecikmeleri ailelerine bildirilmektedir. Getirilen bu kısıtlamalarda kendini somutlaştıran cinsiyetçi zihniyet yüzünden her zamanki gibi kadınlar daha farklı muamele görmektedir. Bu kısıtlama aynı zamanda özellikle büyükşehirlerde yaşayan gençlerin sosyal yaşamlarına da getirilen bir kısıtlamadır. 75 günlük izin hakkının da çok yeterli olmadığını belirten üniversite öğrencileri 30 günlük izin hakkının kendilerini tam olarak yurda mahkûm ettiğini belirtmektedirler.

HAK ETTİĞİMİZ YAŞAM MÜCADELE İLE KAZANILIR

Bu sömürü düzeninde bize bir gelecek yoktur; çünkü egemenler bizi barınma ve yurt sorunlarıyla, beslenme problemleriyle, geçim sıkıntılarıyla boğmaya çalışmaktadırlar. Cebimizdeki 3-5 TL’ye göz diken, bizi her gün açlıkla karşı karşıya bırakan, krizleri bizi boğmaya çalışarak gidermeye çalışan, kısacası asgari yaşam koşullarını bile sağlamaktan aciz bu düzen kendi çıkarları uğruna halk gençliğinin geleceğini kendi geleceklerine mahkûm etmektedir.

Bu düzende eğitimin nitelikli, bilimsel, parasız olmayacağını, milyonlarca öğrenciye hâkim sınıfların çıkarlarına uygun “eğitim” verildiğini bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Ücretsiz, nitelikli barınma ve beslenme hakkımızı özerk-demokratik üniversite mücadelemizle elde edeceğiz! Bizi asgari yaşamsal gereksinimlerimizle sınayıp geleceğimizi karartanlara karşı örgütlü öfkemizle geleceğimizi bugünden yaratacağız.

benzer haberler