Kürt Gençliğine Yönelik Saldırılara Karşı Örgütlü Mücadeleyi Yükseltelim!

02 Eki 2020

ve kan akardı derelerimizden

Zilan, Munzur, otuzüç kurşun ve Nevala kasaba

ve ülkenin bütün derelerinde

o iklimde kalırdı acılar

duymazdı bir allah’ın kulu çığlığımızı

ve dağlara sevdalanırdık karabasan gecelerin sabahında

direnmek kalırdı Kürde çünkü yaşamın bir başka adı direnmektir

Devlet; kuruluş kodlarındaki inkâr, imha ve asimilasyon politikalarını süreğen bir şekilde Kürt ulusuna ve gençliği üzerinde uygulamaktadır. Kürt gençliği, Alevi gençliği ve muhalif gençleri sindirmeye aynı zamanda politikleşme adımları atan gençleri yozlaştırma, asimilasyon, apolitikleştirme politikaları yürütmektedir. Üniversitelerde, semtlerde, iş yerlerinde “bireysel kurtuluş” yalanlarıyla gençleri zehirlemektedir. Geleceksizlik gerçeğiyle yüzleşen halk gençliği de umutsuzluğa sürüklenerek uyuşturucuya, çeteleşmeye, intihara yöneliyor.  Devlet, Kürt gençliğine parantez açarak özel olarak “ilgilenmektedir”.

Faşist diktatörlük ve onun dümenindeki AKP-MHP faşist bloğu, örgütlü Kürt gençliğine yönelik saldırılarında, ajanlık, işkence pratiklerinin yanı sıra mücadele çizgisini silikleştirme amacı da gütmektedir. Yüzlerce yurtsever genç tutuklanırken, “Z Kuşağı” Kürt gençleri de apolitikleştirme politikalarının hedefindedir. Kültür, nesillerce aktarılırken bir nesli hapishanelere atarak, sokaklarda katlederek yok etmeye çalışmaktadır. Bunun yansımalarını 15-20 yaşları arasındaki Kürt gençliğinde  yapılan araştırmalar ve verilerden görebiliyoruz. Ulusal mücadelenin gelişkin olduğu 5 yıl öncesine göre bugün sistemden daha büyük beklentiler içinde olan bir gençlik söz konusudur. Siyasetin dışında kalarak sistem içerisinde varlık göstermeye çalışılmaktadır. “Bireysel kurtuluş” yalanının hedefinde yalnızca Türk gençler değil, Kürt gençler de vardır.  Devletin iki ulustan gençlerden aldığı sonuç aynı değildir. Türk gençlerin yozlaşma, sistem içilik eğilimi daha fazlayken Kürt gençliğinde ulusal çelişkinin yaşamın her alanında karşılarına çıkmasıyla politikleşme ve özneleşme eğilimi daha yüksektir. Fakat günümüzde politikleşmede ve özneleşmede, ulusal mücadeleye katılmada bir gerileme görülmektedir. Türkiye Kürdistanı dışında büyük şehirlerde, semtlerde, üniversitelerde dağınık halde bulunan Kürt gençliği, ekonomik-demokratik-akademik talepler doğrultusunda mücadeleye katılmakta çekingen davranmaktadır.

Sınıfsal çelişkinin keskinleşmesinde geleceksizlik kaygısının önemli bir etkisi vardır. İşsizlik, Türkiye denilen topraklarda yaşayan her ulustan genç için bir sorunken Kürt gençliğinde bu katlanarak artmaktadır. Yapılan araştırmalarda da Kürt gençliği ulusal kimlikleri nedeniyle iş bulamadıklarını, ayrımcılığa maruz kaldıklarını dile getirmişlerdir. İşe girerken yapılan mülakatlarda, güvenlik soruşturmalarında ilk “elenen” kesimdir. Çünkü bu coğrafyada Kürt, devletin gözünde potansiyel “terörist” olarak etiketlenirken şovenizm kampanyalarıyla da geniş kesimlere Kürtlerin “bölücü” olduğu propagandası yapılmaktadır. Denilebilir ki bu gerici propaganda önemli oranda da karşılık bulmakta faşist linç güruhları bu saikle Kürtlere saldırmaktadır.

Devletin savaş politikalarının bir sonucu olarak Kürt gençliğine ve örgütlü güçlerine yönelik tutuklama, baskı, saldırılar hayata geçirilmektedir. T. Kürdistanı’ndan büyük şehirlere Kürt gençliğinin örgütlü güçlerine dönük polis baskıları, gözaltı ve tutuklama saldırıları sistematiğe bindirilmiş ve hız kesmeden sürdürülmüştür. “90’lara dönüş” olarak ifade edilen kaçırmalar ve ajanlaştırma saldırılarıyla meşru mücadele “kriminalize” edilmek istenmektedir. Bu durumun ve saldırıların yoğun olmasının şüphesiz faşizm açısından bir anlamı vardır. O da Kürt gençliğinin örgütlü mücadelesinden ve öfkesinden duyulan korkudur. Bu korkudur ki faşizmi ve onun kurumlarını Kürt gençliğinin örgütlü güçlerine azgınca saldırtan.

Bu saldırıların yanı sıra devletin asker, polisiyle özelde kadınlara yönelik taciz ve tecavüz söz konusudur. Haksız savaşlarda kadınların “ganimet” olarak görülmelerinin yansımalarını T. Kürdistanı’nda yaşamaktayız. Uzman Çavuş Musa Orhan’ın, haftalarca alıkoyarak İpek Er’e tecavüz etmesi ve İpek Er’in yaşamını yitirmesinin üstünü kapatarak tecavüzcü katilin serbest bırakılması devletin kadınlar üzerindeki savaş politikalarının sadece bir örneğidir. Yine Dersim’de 270 günü aşkın süredir bulunamayan Gülistan Doku’ya ne olduğu gizlenmektedir. Gülistan’nın kaybolmasındaki baş şüpheli Zaynal Abakarov, polis olan üvey babası ve erkek egemen faşist devlet tarafından Dersim’den kaçırılarak saklanmaktadır. Gülistan’a ne olduğunu soran gençler ise evlerinden şafak operasyonuyla gözaltına alınarak sindirilmeye çalışılmıştır. Gülistan’ı barajda arama çalışmalarında Esma Kılıçaslan’ın cansız bedeni bulundu. Esma Kılıçaslan’a ne olduğu da gizlenerek dosyası kapatıldı. Bu gerçekler suratımıza tokat gibi çarparken bu saldırılara karşı mücadele eden kadınlar da tutuklanarak susturulmaya çalışılmaktadır.

Tüm bu saldırılar ve özel savaş yöntemleriyle uygulanan politikalar imha, inkar ve asimilasyon hedefiyle hayata geçirilirken buna karşı Kürt ulusunun ve gençliğinin örgütlenmekten başka çaresi yoktur. Yüzyıllardır kırımdan geçirilen, inkar edilen, dili, kültürü yasaklanan Kürt ulusu bugün de imhaya karşı direnme savaşı vermektedir. Dün olduğu gibi bugün de yegane gücü mücadele ve örgütlenmektedir. Faşizme karşı sürdürülen bu mücadelede kuşkusuz Kürt gençliği en dinamik ve kavrayışı en yüksek kesimi oluşturmaktadır. Faşist diktatörlüğün tüm saldırılarına karşı gücümüz örgütlülüğümüzdür. Çünkü örgütlenmek, özgürleşmektir.

benzer haberler